|
طٰسٓمٓۜ
|
26:2
Bunlar (harfler), açıklayıcı kitabın mucizeleridir.
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
|
26:3
İnanmıyorlar diye kendini kahrediyor olabilirsin
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
|
26:4
Dilesek onların üzerine gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar.
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
|
26:5
Her ne zaman Rahman'dan kendilerine yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler.
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ
|
26:6
Yalanladıkları için, eğlenceye aldıkları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır.
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
|
26:7
Yeryüzüne bakmazlar mı, onda değişik türden nice güzel bitkiler bitirmişiz.
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ
|
26:8
Bunda bir işaret vardır. Ama çokları inanacak değildir.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
|
26:9
Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
|
26:10
Bir zamanlar Rabbin Musa'ya seslenmişti: "O zalim topluma git."
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ
|
26:11
"Firavun'un halkına; dinleyip düzelmeyecekler mi?"
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ
|
26:12
Dedi ki, "Rabbim, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ
|
26:13
"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor; kardeşim Harun'u gönder."
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
|
26:14
"Ayrıca, onların yanında suçlu biriyim. Korkarım ki beni öldürsünler."
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
|
26:15
Dedi ki, "Hayır, siz ikiniz ayetler (vahiy ve mucizeler) imizle gidin. Biz sizinle birlikteyiz; dinliyoruz."
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
|
26:16
"İkiniz Firavun'a varıp deyin ki, 'Biz evrenlerin Rabbinin elçileriyiz.' "
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
|
26:17
"İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder."
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
|
26:18
Dedi ki, "Biz seni daha bebekken alıp yetiştirmedik mi ve hayatının nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
|
26:19
"Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankör birisin."
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
|
26:20
Dedi ki, "O işi yaptığım zaman yanlış yoldaydım."
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ
|